IQNA

İnanç İlkeleri; Tevhid / 19

Allah’a imanın kökleri

14:55 - May 14, 2023
Haber kodu: 3480282
Allah’a olan inancın kökü, insanların fıtratında aranmalıdır. Akıl, imanın özünde açıkça tespit edilebilecek köklerden biridir.

Daha önce yanlış din tahlillerinden bahsederken cehalet, korku ve fakirliğin Allah inancının kaynağı olmadığını açıklamıştık. Öyleyse şu soru gündeme gelir. İmanın kaynağı nedir? İnsanı Allah’a yönelten nedir? Cevap olarak Allah’a imanın köklerinin insanın akıl ve fıtratı olduğunu söyleriz. Akıl: Akıl bize her etkinin bir nedeni olduğunu söyler. Bu o kadar açık ki bir bebek bile anlar. Bir bebeğin yüzüne üflerseniz, gözlerini açar ve üflemenin kaynağını ve nedenini anlamak için etrafına bakar. Evet ‘etkiden sonuca geçme’ veya sebep sonuç yasası konusu günlük hayatımızda en bariz meselelerinden biridir.

Örneğin bir horoz ya da tavus kuşu resminin bir ressam ya da fotoğrafçıya ihtiyaç duyduğuna ama horoz ve tavus kuşunun kendisinin bir tasarımcıya ya da yaratıcıya gerek duymadığına nasıl inanılır? Fotoğraf makinesinin bir yaratıcısı varken, insan gözünün bir yaratıcısı olmadığına akıl nasıl inandırılabilir? Gözün fotoğraf çekmesi, kameranın fotoğraf çekmesinden çok daha önemlidir.

Çünkü kameranın kapasitesi sınırlı ama göz sürekli fotoğraf çeker. Petrol rafinerisinin bir üreticisi varken insanın sindirim sisteminin bir yapıcısı olmadığını akıl nasıl kabul edebilir? Bir insanın davranışlarındaki düzenin, ondaki şuur ve zekanın varlığının delili olduğu halde, dünyadaki nizamın, yaratıcısındaki şuur ve hikmetin varlığının delili olmadığını nasıl kabul edebiliriz? O halde en iyi dünya görüşünün alametlerinden biri de Akıl’a dayalı olmasıdır.

Dünyadaki kesinlik ve düzene şahitlik eden aklımız, şuurlu ve hikmetli bir gücün varlığını kabul etmektedir. Dünyayı incelememiz bizi ilâhi bir içgörüye götürür. Fıtrat Ne zaman ve nerede bir insana dünyada bağımsız hissedip hissetmediğini sorsak, kimse evet diyemez. Herkeste bir bağımlılık duygusu vardır. Ama bu dürüst duygu iki şekilde doyabilir: doğru ve yanlış şekilde. Bu aç bir bebeğin bazen anne sütü bazende yalancı emzikle bu açlık duygusunu bertaraf etmesine benzer. Bu bağımlılık duygusu gerçektir ama soru şu ki neye bağımlıyız? Allah’ın gücüne mi yoksa doğanın gücüne mi bağımlıyız?

Doğanın kendisi yüzlerce koşula bağlıdır, bu yüzden artık bize bağlı olmayan bir güce güvenmek zorundayız. Peygamberlerin işi Bir anne nasıl ki çocuğun açlıktan dolayı herşeyi yemesine izin vermemesi ve onu koruması gibi Peygamberin işi de insanların hassas duygularının sahte bir şekilde doyurulmasını önlemektir. Tarihe baktığımızda, peygamberlerin rehperlik etmediği insanların hangi hurafelere düştükleri görülür. Bazen ilâhî peygamberlerin ve dinlerin bizi Allah’a ibadet etmeye davet etmelerinin insanların hür iradelerine aykırı olduğu düşünülür.

Gerçek şu ki, insan sevgisiz, ibadetsiz ve ümitsiz yaşayamayacak şekilde yaratılmıştır. Sevme ve tapınma ihtiyacı onun doğasında saklıdır. Bu ihtiyaç ve bu duygu Allah’ın elçileri tarafından yönlendirilmezse, putlara, gök cisimlerine veya diğer insanlara tapınmaya yol açar. Bu susuzluğu gerçekten gideren, ihtiyaç ve duyguyu sapkınlıktan kurtaran Allah’a kulluktur. Dolayısıyla ilâhi dünya görüşü ve Allah’a imanın kökleri Fıtrat’tadır. Yani her insanda sonsuz bir güce bağlılık duygusu vardır. O sonsuz kudretin ilahî kudret mi yoksa tabiat kudreti mi olduğunu tespit etmekte zaman zaman hata yapsa da, sonsuz bir kudrete muhtaçlık duygusu vardır. Yani tüm evrenin sonsuz bir güç ve akla bağlı olduğunu düşünen tevhid, kendini bağımlı sanan insanın Fıtratı ile uyum içindedir. Muhsin Kıtraati’nin İnanç İlkeleri (Tevhid) kitabından alıntıdır.

captcha